Zeki Ordu
Ne zaman bahar gelse hepimizin aklına çiçeklerin açması, bitkilerin yeşermesi ve havanın ısınması gelir.
Bahar bir umut olarak kabul ederiz. Bir nevi yeniden bir başlangıç gibi düşünürüz. Aslında öyle midir?
Kış, soğuk ve gecelerin uzun olduğu bir mevsimdir. Çalışmak mecburiyetinde olanlarımız hariç daha çok evlerimizde geçiririz bu günleri. Uzun süren kış günlerinin ardından bahar gelir dayanır.
Akdeniz ve Ege’nin sahil kesimi hariç ülkemizde kışlar sert geçer. Bir nevi evlerimize kapanırız. Mart ayı bahardan sayılsa da bahar özelliği taşıyan ay nisandır.
Tabiat yavaş yavaş yeşermeye başlar. Sayısız bitkiler ucunu topraktan dışarı çıkarır, muhtelif ağaçlar yaprak açar ve sayısız tür çiçek açar.
Mayıs ayında atmosfer daha ılık bir hal alır. Mart ile mayıs arasında yüzlerce bitki bir görünür bir kaybolur ancak biz bunları fark edemeyiz bile. Çünkü her yanımız çiçekler ve yeşermiş bitkilerle doludur. Hâlbuki seneden birkaç hafta hayat süren bitki türleri vardır. Biz onların varlığından haberdar olamayız.
Gül, bütün dönemlerde çiçeklerin sultanı olmuştur. Özel çiçektir. Ancak baharın dünyamızı ziyaret ettiği günlerde; gül de diğer çiçekler arasında sıradan kalmış gibi olur.
İnsanlar havanın ısınması, yoğun bir mesainin ardından tatil hayalleri küraralar. Eğer okuyan çocukları varsa okulların tatil olması bekler. Yazın bunaltıcı sıcağına maddi imkânlarımıza göre tedbirler alır, kimimiz yurt dışı, kimimiz yurt içi kimimiz de evimizin yakınlarında piknik yaparak tadını çıkartmaya çalışırız.
Aslında yaz mevsimi bizi etrafımızdan alı kor. Ne açan çiçekler bizi ilgilendirir ne kimselerden habersiz hayatımızdan çekilen bitkiler. Aslında aylarca özlediğimiz şeylere bir duyarsızlık veya vefasızlık başlar. Güllerin bile farkında olamayız. Ne erken açan er güller, ne de yediveren meyveleri ilgi alanımızda değildir. Sanki dünya hep böyleymiş gibi gelir bize. Aslında tam bir nankörlüktür bu.
Ve yavaş yavaş eylül yaklaşır. Ağaçlar tek tük sararmaya başlar. Ardından bazı yapraklar solar. Çiçeklerin hatırı sayılır kısmı rengini yitirmeye başlar. Hala açan çiçekler imtiyazlı hale gelir. Hele güller… Artık ben buradayım der gibi salınır dalında nazlı nazlı.
Bir şarkının sözleri şöyleydi: “Güz gülleri gibiyim, hiç bahar yaşamadım…” diye. Güz gülleri herkesin tabiattan el etek çektiği zamanlarda “ben buradayım” der.
Sonbaharda son güller en imtiyazlı haliyle kök salar toprağa. Zaten o da terk edecektir dünyamızı. Kış yaklaşmaktadır artık.
Son güller, er güllerden daha imtiyazlı durur. Bu bir haksızlıktır. İlk güllerin açtığı zamanda diğer çiçekler arasında fark edilememesi insanoğlunun vefasızlığının alametidir. Suçu er olması olmamalıydı.
Er güller ve son güller…
Diğer bu iki tür arasında toplu bir isim olarak adlandırılır. Ancak güller hep gönlümüzün bir yerinde durur.
Hele gönül bahçemizde açan güller…
Onların ne kokusu azalır, ne de rengi solar. Üstelik mevsim de seçmez. Daima açarlar.
Sizin de gönül bahçenizde gülleriniz var değil mi?
Biliyordum zaten…