Ayşe Ovalı, Anılar 1
Kitabım da bir şiirim vardı
“Mevsimlerden sonbahardı dünyaya gözlerini açtığında, biricik annesinin kucağında ayrılık nedir bilmeyen minik elli bir bebek….”
dizeleriyle başlayan, kendi hayatımın küçük bir özetini yazdığım şiirimdi bu aslında.
Evet sonbaharın son ayıydı İstanbul’da dünyaya gözlerimi açtığımda. Aynı şiirimde de yazdığım gibi ayrılığın ne demek olduğunu henüz bilmezken 1 buçuk ay sonra ayrı düşmüştüm biricik annemin ellerinden,
kaderdi elbet, çare değildi hiç bir şey bu ayrılığa…
Kanser hastası olduğunu doğumdan sonra öğrenmiş annem ve hastanelerde geçen acılı günlerinin sonunda 27 yaşında kansere yenik düşmüş. Ardında iki evladını bırakıp ebedî âleme göçmüştü.
Daha 1 buçuk aylık bebekken öğrenmiştim yolları. 4 yaşındaki ağabeyim babamın yanında kalmış, babam beni başka bir aileye evlatlık vermek istemişse de halam buna müsaade etmeyip beni yanına alıp Sepetli köyüne götürmüş ve 6 kızı ile beraber bana da annelik yapmıştı.
Artık yeni evimde, beni çok ama çok seven anne ve babam bildiğim, öyle kabullendiğim iki güzel insanın yanındaydım. Halam annem, eşi de babam olmuştu. Sevgiyi, merhameti, masumiyeti, tüm güzellikleri onların yanında öğrenmiştim.
Kızları ise öz ablamdı hepsi de, hepsinin de ayrı ayrı emeği ve karşılıksız sevgisi vardı üzerim de…
Gerçek zenginlik sevgiydi benim çocukluğumda, ve o zenginliği doyasıya yaşamıştım onların yanında.
Giderek büyüyorum.
Tabi ilkokul çağlarındayım, etrafımda çocuklar söyleniyordu bazen,
“onlar senin öz annen – baban değil, sen öksüzsün vs…”
Anlamlandıramazdım çocuk aklımla söylediklerini, çoğunlukla umursamazdım tabi..
Babamın köyde dedemden kalma elma bağı vardı. Senede bir elma toplamak için ağabeyim ile gelirlerdi köye.
Bir keresinde yine elma toplama zamanında, ağabeyim ile köye geldiklerinde henüz 7 yaşımda idim. Ağabeyim bana her şeyi anlatmıştı.
O zaman çocuk aklımla artık nasıl bir tepki verdiğimi tam olarak hatirlamasam da çok fazla şaşırmamıştım.
Sonuçta çevremden çok kez duymuştum aynı şeyleri, kendimce zaten biliyordum çocuk aklımla her şeyi, öz babamın kim olduğunu, annemin olmadığını…
Ama bu gerçek, yanında büyüdüğüm aileye karşı olan duygularımı hiç bir şekilde değiştirmemişti.
Onlar benim ailemdi, annem, babam her şeyim idiler. Bir, dediğimi iki etmeyen, beni öz evlatlarından ayrı tutmayan ailemdi onlar.
9 yaşıma geldiğimde, babam beni yanına, İstanbul’a götürmek istedi. Ağabeyim ile yaşıyorlardı ama ben gitmek istemedim.
Alışmıştım bir kere o köyün havasına, insanlarına ve insanların bana karşı olan sevgisine, sıcaklığına, cömertliğine, evime, annem ve babam bildiğim aileme…
Onlardan kopmak, ayrılmak hiç istemedim.
Babamın bana, yanında büyüdüğüm ailenin verdiği sevgiyi veremeyeceğini biliyordum çünkü.
…