Amasya İtimat

AVUÇLARIMDA KELKİT TUTARKEN…

Tatil aşkıyla köye yürüyor ayaklarım, tenim, beynim köy istiyor.


 


Köyüm neresi,  kimler yaşıyor, ne kadar nüfusu var.


 


Merakında olan gönül dostlarının ser verip sır vermediği bir serinliğin titreşime ulaşan dakikalarına Kelkit akıyor.


 


İlham kaynağım Kelkit midir?


 


Yazılarımın sorumluluğunu Kelkit’e yüklemek doğru bir tespit midir.?


 


Bende biliyorum, Kelkit’te biliyor ki duygularımın derinliğinde bir on sekiz yaş toyluğundan, delikanlı aşkından, sevdalarımı muhatabına değil de kendi halinde akan sulara saldığım ne varsa bu gün bana ulaşması elbette güzelliklerin ölmediğinin bir işareti olabilir.


 


Hala nazlı nazlı akıyor. Sanki onca insanı alıp götürmedi, ocağı söndürmedi, aşk türkülerini o dinlemedi. Hiçbir şey umurunda değil. Kendi sessizliğinde mevsim normallerinin çok üzerinde seyreden ayaza aldırmadan akmaya devam ediyor.


 


Bir sarı mevsim tutkusunda sıcağında yanıyorum. Ellerimden başlayan, ayaklarımı teslim alan, gövdemde hamam olan vaktin huzurunda neyim varsa mutluluğa yürüyor.


 


Doğduğum köyü tam ortadan ikiye bölen bu nazlı gelinin beline kemer (baraj) bağlandı bağlanalı, gönül söylemlerinde bir başka gizem süslüyor gençlerin yüreğini.


 


Demir bağlantılarının aralarında dalış yapıyor gençler, suların kendi etrafında dönüşümünde dalgaların farklı bir güzelliğine köprü üstünde sörf yaparak eşlik ediyor.


 


Bir gizli menzilin akıntıya kapıldığı, sessiz duyguların kıyılarda dans ettiği uçuşun adını ne koyarsanız koyun.


 


Burada sevmek, su gibidir.


 


Söğüt ağaçlarının iki yanlı süslediği Kelkit’e akışım. Yosun tutmuş kıyılarda anılara dalışım. İlham alışım, kaynağa el vurup kana kana dalışım.


 


Sevilmek su gibidir.


 


Dört yanlı etrafta kendiyle gezinen gölgeleri silmek su gibidir.


 


Ya da gölgelerin görünmezliğine sığınmak kaynağa ulaşmadır.


 


Kim bilir, gönül kafesine konmuş sevda cemresinin sulara uzanışı budur belki…


 


Kapanmış gözlerin zaman öncesinde yüreklerin tutuşmasına, bir esinti yelpazesinde rüzgâr oluşu bahara kavuşmadır.


 


Sonra muhabbet kuşlarının uçuşa başlamasıyla her şey sohbet faslında kendine yol buluşudur.


 


İkindi sonrası çöküyor omuzlarıma.


 


Akşamlar uyanır, gün tazeliğinde, güneşin yeni doğduğu anları yaşarcasına… İşte donduğum anlar.Masada kim varsa donmaya yüz tutmaya hazır.


 


Köyümün her yaşta insanları ile masa başı kahve sohbetinin güzelliğiyle engin denizlere yelken açıyorum.


 


Çoğu İstanbul’da dar gelirli yaşayan çocukluk arkadaşlarım.


 


İğde ağaçlarında rüzgâr esintisi var. Sarı öküzlü günlere uzanışın bir adım ötesinde köy boğası yetiştiren bu satırların yazarının çocuksu söylemleri. Akşama çocukluğum yağıyor, Öğretmen okullu yıllarımız yaz tatili anılarının yeniden yaşanışında çınarların, tütün tarlalarını teslim alışı var.


 


İçimde ne varsa oracıkta aksın istiyorum. Aksında rahatlayayım.


 


Koca İstanbul neler etmemiş bizim çocuklara, geçim derdi, yedikleri kazıklar, haksızlıklar, işten atılışlar, güneş görmez evlerde şükür secdesinde şafağa dek süren dualar. Kendimi ve çocukluk arkadaşlarımı dinliyorum. Ben onlardan daha yaşlı görünüyorum.


 


Benim beynim, arkadaşlarımın bedenlerinden daha yorgun.


 


Köklü ve medeni milletler kendi milli kimlikleri üzerinde nasıl büyümeli, gelişmeli ve ebedi devamlılığını sağlamalı ki top yekûn milli olmanın ve düşünmenin güzelliğini tadalım. Kendi, kendimiz değilsek, ne olduğumuzla ilgili kafa yormuyor, araştırma yapmıyor, sadece günü birlik yaşamanın telaşına kapılmışsak bizden olmayanlar da bizi biz görmeyeceklerdir. Milletin milli kimliği kimsenin umurunda değilse, milletin hali nice olur. Millet olmanın özü onun kültür temellerinde gizli olduğu bilgi ve birikimi nerde olmalıdır. Milli kimliği ve kültürünü kaybeden milletlerin güçlü olmalarına imkân var mıdır?


 


Sohbet akışım… Hasret bakışım… Özlemim… Nerdesin. Sana ulaşsam şuan, sesini duysam, duygularımı paylaşsam, yelkenleri açıp mavi gökyüzüne yolculuğa çıksam. Dost kelamıyla teselli olsam da gecemi gündüzüme karıp med- cezir yüreğime gözlerin aksa. Bir damla yaş uzanışıyla.


 


Silinmiş gölgelerin göz hapsindeyim Can. Korkuyorum yanlış konuşmaktan, değişen ve gelişen dünyanın, evrensel kültürünün varoşlara bu kadar nasıl ulaştığına şaşıyorum.


 


Şimdi, gökçe kanatlar nasıl yol bulacak emekleme aşamasında.


 


Söz faslında ne varsa gönüllere renk büyüsü yapmış gibi. Gönül nereye açılsın.


Sürmeli gözlerden damlalar süzülürken manileşen dizelere hasret ninnileri nasıl otursun…


 


Biliyorum bir allı turna okuntusunda yamaçlarda yankılanan türkülerde hasret var…


 


Canı candan dileyen dostun, köy akşamlarımda esmesi gerektiği anlardayım.


 


Güle hece hece şiir damlamasından çok uzaklarda zordayım. Sebze ve meyve bahçelerinin kıyısında emeğini alamamış bir köy kahvesinin çiftçilerle donatılmış sofrasında ekmeği soğana banmaktayım.


 


Tenimi sarmış ne kadar alev varsa, ateş varsa kabulümdür.


 


Suya hasret, susuz yanmış canlarlayım.


 


Yüreğime dağ ektim. Yamaçlarda su vaktinde bir Ceylan hasretiyle güle bülbül olmuşum akşama uzanırken.


 


Çaresiz bakışım. Bir bilinmez gidişin sonundan endişe edişim. Kaybolmaya yüz tutmuş güzel duyguların burukluğunda sancıya teslim oluşum. Güneşim elden gidiyor… Ay küsmüş, yıldızlar dağılmış, şafak uzun gecelere el açmış.


 


Şairi sultan eden duygulara akmalı, gönlüme, çiçek gönderen gül aşkımla yıldızlara yürümeli, kendi Kümbetime sarılmalıyım, İnce dal kopuşunda uçmaya hazır yapraklara aldırmadan, şiirin sultanlarıyla yürümeliyim.


 


Durgun sularda ayak izlerini tanıdığım üstatlar… Yüreğimde sakladığım sonsuz ruh güzelliğine sağlıklı ulaşmalı, şairim diyen bir mecnunun kelimelere şifre koyuşundaki gizemin çözümü olmalıyım.


 


Şimdi, bahar oturmalı yüreğime. Bahar koklamalı, bahar tutmalı, okşamalı, sevmeliyim. Dost bağına gazeller girmeden gül ekmeliyim toprağa.


 


Bu yaz tatilde köyümde olacağım. Dinleyecek, izleyecek, yaşayacak, tahliller yapacağım. Geceleri tütün tarlalarında, gündüzleri bağ, bahçe dolaşacak ait olduğum bu insanlarla hem hal olacağım.


 


Kelkit tutacağım avuçlarımda, sularına bırakacağım kendimi, saatlerce yüzecek, kumlarında yanacağım.


 


Bu küçücük köye sığmayan yüreğimi kendi akışına bırakacağım.


 

Yorum Ekle

CEVAPLA

Yorumunuzu giriniz.
Lütfen isminizi giriniz.