Amasya İtimat

YIKIMDAN SONRAKİ YAPIM MİLLİYETÇİLİĞİ

YIKIMDAN SONRAKİ YAPIM MİLLİYETÇİLİĞİ

Ömer CELEP

Özellikle 1924 sonrası gelişen Atatürk milliyetçiliği anlayışı iktidara ele geçirdiği için hâkimiyet onların eline geçmiş ve Türkçüler, bu aşamadan sonra yeni söylemler ve yeni yapılanmalarla yeniden toparlanmaya başladılar. Bu toparlanma özellikle 1946 dan sonraki çok partili siyasi yapılanmanın kendilerine sağladığı avantajla siyasi parti olmasa bile hem Cumhuriyet Halk Partisi ve hem de Adnan Menderes’in Demokrat Partisinde yerlerini aldılar. Hem basın yayın ve hem de çeşitli öğrenci dernekleri aracılığı ile örgütlenmeyi daha da derinleştirdiler. Türk Milliyetçilerinin askeri alandaki en büyük temsilcileri ve sonradan liderleri konumuna gelen Alpaslan Türkeş’di. 1960 ihtilalinde aktif görev alan Alpaslan Türkeş, tıpkı cumhuriyetin kuruluş aşamasında bütün ırkî manadaki Türk Milliyetçilerinin uğradığı bir bakıma ihanete uğrayarak, ihtilalden sonraki oluşumun içine dahil edilmemiştir.
1960 İhtilalini yapan irade, Atatürk Milliyetçiliğini esas alarak, Alpaslan Türkeş’in liderliğini yaptığı Milliyetçileri devlet kademelerinde saf dışı bırakmak suretiyle kendi anlayışlarını iktidar yapma yolunu seçmişlerdir.
Kabul etmek gerek, Adanan Menderes’in Demokrat Partisi, esasında Türk Milliyetçilerini tedirgin edecek, onları rahatsız edecek, onlara rağmen muktedir olma uygulaması içinde olduğunu düşünmüyoruz. Ancak, belki Alpaslan Türkeş, 27 Mayıs’çılarının oyununa gelmiş, belki de onların tezgâhına düşmüştür. Çünkü birlikte yaptıkları ihtilalden sonra, onu iktidardan ve iktidar alanından uzaklaştırmak amacıyla askeri ateşe olarak Hindistan’a göndermeleri ve onu bir takım zecri uygulamalara tabi tutmaları bunu doğrulamaktadır.
İşte Osmanlı’yı yıkan irade o duvar taşlarıdır. Bu gün Osmanlı ile övündüğünü söyleyen Türkçülerin övünçlerini, gerçek düşünceleri olduğunu sanmıyoruz. Bu günkülerin fikri samimi olsa bile o günkü Türkçülerin anlayışları ile örtüşebileceğini düşünemiyoruz. İşin esasına bakılırsa o günkü Türkçülerle bu günküler arasında bir örtüşmezlik vardır ve bunlardan hangisini doğru olduğu fikri çok derin tartışmalara açıktır.
İşin özü; Osmanlı’ya yıkımı kimin hazırladığından daha çok bizde önemli olan hangi saikin hazırladığıdır. Hiç şüphe yok ki, Osmanlı’yı Irkçılık, daha yumuşak bir ifadeyle “milliyetçilik” yıkmıştır. Bu yıkımın sebebini sadece Türk Milliyetçilerine ihale etmekte son derece yanlıştır. Bu yıkımda Türk, Kürt, Arap, Ermeni, Rum ve bunların dışında ve yanında ne kadar ırkçılık-milliyetçilik varsa hepsi el birliği etmişçesine bir imparatorluğu yıkmıştır ve olayın özü budur.
Yıkılan bir “dev”in geride bıraktığı miras üzerinde “sahiplenme” peşrevlerine girmeye kimsenin hakkı yoktur.
Efendiler!
Bırakalım Osmanlı’nın alâmetini camekâna… Bırakalım yaşadığı ve yaşattığı muhteşem zaman-mekân kulesindeki mu’tena makamına… Bırakalım uğruna, kılını bile kıpırdatmadan canını feda eden cihan padişahlarının cansiperane titreyişlerini, kirpiğin ucuyla teğelleyen ülemânın duasındaki muhatabın yüce makamına… Bırakalım onları, Hint Denizinden Pilevne kalesine uzanan endamının alımlı şöhretine… Bırakalım onları, Yemen cenubundan, Kafkas şimaline… Bırakalım onları Çin Seddi’nden, Adriyatik’e… Bırakalım onları… Şeyh Edebâli’nin işaret parmağında doğrulanan Avrupa’nın fethi hedefine… Bırakalım onları… Ahmet Yesevî’nin dünyayı kucaklayan yelpazesindeki merhamet mantosunun altına… Bırakalım onları… Mevlânâ deryasına… Yunus muhabbetine… Hacı Bektaş-ı Veli sadakatine… Bırakalım onları… Cihana sığmayan muhabbetine, insanlığa olan merhametine, halkına olan rifkatine, bütün canlıya merhametine…
Evet, onlar kurduğumuz o dünyada yaşasın…
Şimdi biz övünelim…
Yıktığımız bu ulvi değerler üzerine kurduğumuz odacıklara… Övünelim… Bin yıkımdan sonra kurduğumuz bir yapıma… Övünelim… Büyük hedefleri dinamitleyerek enkazı üzerine kurduğumuz çadırdan binalara… Övünelim… Dünyayı “iki padişaha az” gören yüreğin mirası üzerine oturttuğumuz gecekondu mahallesine… Övünelim… aşkını her söze sığdıramayan Hallac-ı Mansur’un inceliğini çözemeyişin ahmaklığına… Övünelim… Seyyid Nesîmî’nin Hurufatındaki sırra… Övünelim… Övünelim…
Söyleyin efendiler! Söyleyin!…
Yaptıklarımıza mı? Yoksa yıktıklarımıza mı övünelim? Adını siz koyun, hangisine, hangisine övünelim?

Yorum Ekle

CEVAPLA

Yorumunuzu giriniz.
Lütfen isminizi giriniz.