Amasya İtimat

TÜRBAN MI BAŞÖRTÜSÜ MÜ?








TÜRBAN MI BAŞÖRTÜSÜ MÜ?


 


 


Ömer CELEP


5 Ekim 2010

 

 


 


 


 


 


 


            Bu konu, ülkemizin ve insanımızın başını çok ağrıttı, canını çok sıktı. Başörtüsü konusu; (bizim kuşak çok iyi hatırlar) Türkiye’de ilk defa Hatice Babacan isimli bir üniversiteli kızın okuldan atılmasıyla alevlendi. (Şimdiki Devlet Bakanı Ali Babacan’ın akrabası olduğunu duydum) Sene 1970. O yıllardaki üniversite olayları da zaten hepimizin bildiği 12 Mart askeri müdahalesini getirdi ve o muhtıra Süleyman Demirel Hükümetini düşürdü.


 


            Her askeri müdahalenin özgürlükleri sınırladığı gibi başörtüsü konusunun üstü de böylece örtüldü. Sivil yönetim gelir gelmez yine sorun oldu. Sonra 12 Eylül askeri müdahalesi oldu yine üstü örtüldü ve Turgut Özal sivil yönetimiyle tekrar sorun haline geldi ama Rahmetli Özal bu konuyu Bir cümle ile kapattı. Cümle şu idi; “Türkiye bütün işini gücünü bıraktı da bir metrelik bezle mi uğraşıyor?”


 


            Sonraki dönemlerde yine çeşitli  defalar yapılan “E MUHTIRA” veya 28 Şubat bildirileri ile yeniden kaşındı ve belli mihraklardan beslenen, askeri müdahalelerden cesaret alan kafalar bu konuyu tekrar kaşıdılar ve yine sorun haline getirdiler. Pardon başörtüsü sorununu kızlarımızın bağlı-örtülü başını çözerek sözümona çözdüler. Yani benzetmek caizse hastayı öldürerek tedavi ettiler.


 


            Bu konu aslına bakarsanız, kimi siyasi partileri iktidar yaptı, kimi askeri müdahalelere dayanak bile oldu.


 


            Bir siyasi partimizin yeni genel başkanı da ya bu yolla iktidar olabileceği düşüncesiyle, sorunları çözmeye heveslenerek ya da yeni bir imaj oluşturma veya milletin “gözüne girme” cingözlüğü ya da “bu işi benden başka kimse çözemez” godalaklığı içinde yeniden gündeme getirdi.


 


            Sonra da hem kendi tabanından gördüğü tepkiye hem de millete inandıramadığı söylemine kılıf uydurmak için; yok efendim başörtüsü özgürlüktür, türban siyasi simgedir kıvırtmacasına başvurmaya başladı.


 


            İnanmadığınız şeyleri kimseye inandıramazsınız. Sizin başörtüsü sorununuz yok ki başörtüsü sorununu çözesiniz. Bu sorunu çözerse ancak ve sadece başörtüsü sorunu olanlar çözer. Sizin yapacağınız en büyük iyilik bu sorunu çözecek olanlara sadece destek olmaktır, onu yapın yeter. Eğer bu desteği verirseniz halk sizi ancak o zaman takdir eder. Yoksa sizin bu sorunu ben çözerim ifadenize bırakın milleti kendiniz bile inanmıyorsunuz. Kendi inanmadığınıza milleti nasıl inandıracaksınız?


 


            Başörtüsü sorunu olanlar diyor ki;


 


            Biz başımızı örtelim de adı ister başörtüsü olsun ister türban olsun ne fark eder? Kocaman kocaman adamlar isimlere takılıp kalacak kadar küçük kafalı değildir, olmamalıdır.


 


            Ama her şeye rağmen başörtüsü sorununun hala bir sorun olduğunu kabullenmek onu dillendirmek bile bir aşamadır bir artıdır. BAŞIN ÖRTÜLMESİNİ ölçü alınız efendim, onun nasıl ve ne ile örtülmesini sorun yapmanız gerekmez. Hatta onda art niyet aramak bile mızıkçılıktır, oyun bozanlıktır.


 


            Bir zamanlar Fethullah Gülen Hocaya da “Kravat Takmıyor bu adam laiklik düşmanı” yaftası astılar da rahmetli Ecevit bunu diyenlere şunu söylemişti. “Kravata takılıp kalmak doğru değil, bunları aşmalıyız.” Gerçi başörtüsünün yasaklanması onun döneminde olmuştu ama ben inanıyorum ki Ecevit bu gün sağ olsaydı aynı cümleyi başörtüsü için de söylerdi.


 


            Eğer milletten güven bekliyorsanız öncelikle onun güvenini kendiniz kazanmanız gerek. Güven kazanabilmek için de söylemi aşıp eyleme geçmek gerek. Eğer siz, “Ben şöyle güvenliyim, böyle güvenliyim der de söylemlerinizi eylemlerinizle beslemezseniz milletin size güvenmesini bırakın, böyle bir ihtimal dahi yoktur.


 


            Bakıp göreceğiz; isimlere takılıp mızıkçılık mı, yoksa isimleri aşıp çözümcülük mü?


 


            Bunu söylediğinize pişman olmayasınız sakın!

Yorum Ekle

CEVAPLA

Yorumunuzu giriniz.
Lütfen isminizi giriniz.