Amasya İtimat

RAMAZAN ANILARI…

Dünyada kahveleri, çay ocakları en bol ve de en dolu memleket sanıyoruz bizim ülkemizdir. Bu belki de bizim yüzyıllardır sözlü kültüre olan alışkanlığımızdan ileri gelmektedir. Sohbet bizim kadim kahve kültürümüzün davranış tarzıdır.

Bu mekanlarda sohbetin olmazsa olmazı ana unsuru çaydır. Paylaşıldığında daha da çoğalan mutluluğun, dostluğun, muhabbetin sıvıya dönüşmüş halidir çay. İlçe meydanında yarım asırlık kahveci Memo dayının dumanı tüten teneke semaverinden eski tiryakilerin lebrenk, lebsuz ve lebriz dedikleri “Şerait-i selase” yi cami, enfes çayları teravih sonrası meydan müdavimlerine ikram edilmeye devam ediliyor.

Ruh dünyamızın ferahlandığı bu ramazan ayında da kılınan teravih namazından sonra boşalan camilerimizin kalabalığı meydana ayrı bir canlılık veriyor. Bu güzel ayda tatlı teravih yorgunluğunu çay evlerinin önünde küçük oturaklar ya da masalarda sohbetlerle çıkarmaya çalışan kümelenmiş gruplar peş peşe içtikleri çaylarla muhabbeti koyulaştırırken kent meydanına ilerde anacakları hatıraları bırakmaya devam ediyorlar.

Abdülhak Şinasi Hisar’da mazi için öyle dememiş miydi. “Mazi demek geçmiş bir zaman ifadesinden ibaret değildir. Yaşayan bütün zamanlar karışarak mazimiz olur. Mazi, çocukluğumuz ve gençliğimizden başlayarak hayatımızın hatıralarıyla karışarak ve birleşerek ömrümüzün zamanı olur”

Günler kısaldı, Kanlıca’nın ihtiyarları

Bir bir hatırlamakta geçen son baharları

Evet bizlerde Yahya Kemal’in dizelerindeki gibi bir bir geçen ramazan aylarını, sohbetlerini, yitirdiklerimizi hatırlıyoruz. Yazmanın yaşatmak olduğu düşüncesiyle hasret gideriyoruz yitirdiklerimizle. Ömer Gündoğdu’yu anıyoruz rahmetle. Mekanların zamanı uyandırmak gibi bir hünerinin olduğunun farkına vararak…

Sonra Osmanlıcanın güzelliği sohbetimize konu oluyor. İftar sofrasında yapılan ibadet cümlelerinde ki musikiyi anlatıyoruz.

“Yemeğin başında besmele çekmek tezekkürdür.(zikirden)

            Ortasında nimeti vereni düşünmek tefekkürdür

Sonunda elhamdülillah demek teşekkürdür.”

Aynı kalıptan gelen tesettür ise size sadece kadınların örtünmesini hatırlatmasın mesela dostların arkadaşların ayıplarını örtmek, gizlemek, üstü açılan bir yetimin yorganını örtmekte tesettürdür.

Osmanlıca sohbeti sonlanırken Selahattin Yaman hocam cebinden çıkardığı bir kağıda beğenip not aldığı toplumsal ahenk ve saadet ölçüsü olan satırları okuyor.

“Bir kimseyi affetmek ve mazur görmek için, o kimsenin kendisi gibi duymaya ve düşünmeye gayret et. Başkasının ayıbını kendi ayıbı, başkasının günahını kendi günahı bilen kimse için, hataların ve ayıpların hoş görülmesi ne kadar kolaylaşır.”

Sonra Ali Rıza Günaydın ağabeyle dinimizde musikinin yerini tartışıyoruz. İslam alimlerinin Kuran’ın teganniyle okunmasını doğru bulmadıklarını dolayısıyla dinimizin musikiye uzak durduğu düşüncesine Nihat Sami Banarlı’nın fikirlerini hatırlatıyorum.

“Taassup, ibadette musikiyi men ederken, tekke “hayır, ben Tanrı’ya musikiyle sesleneceğim demiştir.

Taassup, raks’ı günah sayarken, tekke “sema’ı yaratmıştır.

Taassup’un hatta şiiri men ettiği zamanlar olmuşken, tekke Allah’a her şeyden çok şiirler, ilahilerle seslenmiş, onunla inanmıştır.

Ve Abdullah Seçkin hocam biriktirdiği fıkra dağarcığından sunduğu bir fıkra ile sohbeti bal eyliyor.

Doktor büyük bölümü yanmış vaziyette hastaneye getirilen hastanın vücudunda kırıklar olduğunu görünce hastaya sorar:

Evladım seni yanık tedavisi için getirdiler, bu kırıklar neyin nesi dediğinde acılar içinde kıvranan hastanın cevabı:

Doktor bey beni fırın küreğinen söndürdüler.

İftar sonrasından sahura yaklaşan zaman dilimi aralığında dostlarla, gülmeye yol aralayan fıkraların anlatıldığı ve eskinin güzelliklerine ait geçmiş zamandan bugüne aktarılan anıların paylaşıldığı bu mekana ilerde yad edeceğimiz hatıraları bırakarak yeni günde buluşmak üzere vedalaşıyoruz…

Halik hiç kimseyi arkadaşsız, dostsuz ve muhabbetsiz bırakmasın.

Ramazanınız bereketli ve mübarek olsun.

Yorum Ekle

CEVAPLA

Yorumunuzu giriniz.
Lütfen isminizi giriniz.