Amasya İtimat

KANUN-I KADİME DÖNELİM

                         


        Yargı muhabbetinde çok anlatılan bir fıkradır. Avukat oğlunu okutmuş onu da avukat yapmıştır. Avukatın oğlu bir gün sevinçle babasına; ‘ Baba senin yirmi yıldır bitiremediğin davayı bitirdim’. Avukat babanın cevabı anlamlıdır:


 


         Oğlum ben o davayla seni okutmuştum.


          


        Halkımız bu fıkra ile uzun süren davaları, uzayan mahkemeleri anlatır aslında…


 


        Halk irfanı dert verip hekime, dava verip hakime düşürmesin diye dert yanarken, hastane ve mahkeme kapılarından duyduğu rahatsızlığı, yılgınlığı ifade etmek istemiştir.


 


        Uzayan mahkemeler, yüzbinlerce dava ve yazılı hukuk ile halkıyla mahkemelerde sürtüşen adalet sadece kendini bunaltmakla kalmamış vatandaşını da fıkra üretecek hale getirmiştir.


 


        Bugün ceza evlerinde hakkında hüküm verilmemiş onbinlerce tutuklu bulunmaktadır. Adalet çarkı ağır dönmektedir. Uzun tutukluluk sürelerinin cezaya döndüğü bu durum insan haklarına ve adalete uymayan kabul edilemez bir durumdur.


 


        Evet ülkemizde yargının yükü ağırdır. Kabaran dosya sayıları yargıyı yorgun düşürmüştür.


 


        Şair, mutasavvıf, bilge kişi Hoca Ahmet Yesevi ne güzel ifade buyurmuş;


 


        Temele taş bulmak gecikebilir


        Fakire aş bulmak gecikebilir


        Devlete baş bulmak gecikebilir


        Adalet gecikmez tez verilmeli.


 


        Hukuk literatüründe bu durum yani adaletin gecikmesi adaletsizlik olarak nitelendirilmiştir.


 


        Bilim şöyle demektedir; Siyaset soylu ve özverili bir kamu hizmetidir. Ama bir tutamcık siyaset, yargıya yargılamaya karıştırılırsa, virüse dönüşür. Yargı hastalanır, kirli adalet salgılar.


 


        Bugün ülkemizde soylu ve özverili kamu hizmeti mensupları siyasilerle, yargı mensupları arasında televizyon ekranlarında, yazılı medyada yapılan söz düelloları, tartışmalar yargının hastalandığını, kirli adalet salgıladığının göstergesidirler.


 


        CMK’un tutukluluk süresini sınırlayan 102 nci maddenin yürürlüğe girmesiyle, kamu vicdanını yaralayan suçları işleyen sanıkların tahliyesi siyasiler ve yargı mensupları arasında yapılan tartışmalar devlet mehabetine gölge düşürmüş, halkımızı da endişeye sevk etmiştir.


 


        Bir gecede değiştirilen yasanın yılbaşında yürürlüğe girmesiyle adalet, eşitlik ve hakkaniyet gibi kamu vicdanını oluşturan ilkeler çiğnenerek 188 kişinin katilleri salıverilmiştir.


 


        Ceza hukukunun ‘ Kanunilik’ ilkesine uyularak yapılan bu tahliyeler kamu vicdanında büyük üzüntü yaratmıştır.


 


        Vatandaşımız hukuksuzluğu hükümet mi yaptı, Yargıtay mı yaptı gibi bir tecessüsün içinde değildir. Faille değil, fiille meşguldür. Olayı adalet, hak olguları içinde değerlendirmektedir. Adaleti bir düzen olarak gördüğü için adalet bakanlığı ve yargıtayın işleyişini de parçanın bütün içindeki ahengi olarak görüyor, siyasilerin ve yargıtayın bu durumlarını çekişmelerini kurum içindeki ahenksizlik olarak değerlendiriyor.


 


        Konu adalet olunca aklıma o Uzakdoğu diyalogu gelir;


 


        Endişeli bir baba; ‘ oğlumun adil bir insan olacağından nasıl emin olabilirim?’ diye sordu. Filozof yanıtladı:


 


        ‘ Onu iyi yönetilen bir devletin yurttaşı yap’


 


        Çocuklarımızın adil bir insan olması iyi yönetilen bir devlet anlayışından geçtiğine göre bugün iktidarda olan ve adının başında adalet yazan bir partinin kurduğu hükümetin; vatandaşlarının adalete olan güvenini sarsmaması için adil bir hukuk ve bu hukukun üstünlüğünü gerçekleştirmek; yasama, yürütme ve yargı erkleri arasında işbirliğini, eşgüdümü ve eşitliği öncelikle yargının tam bağımsızlığını ve olabildiğince birliğini sağlamak, bu amaçla gerekli düzenlemeleri tez elden yapması en temel görevi olmalıdır.


 


        Vatandaşımız yapılan tahliyelerden huzursuzdur, endişelidir ve sormaktadır:


 


        Organize suç örgütleri, katiller, hırsızlar, gaspçılar, uyuşturucu kaçakçıları, çete liderleri, PKK ve hizbullahçılar tahliye ediliyor eline kalemden başka silah almayan gazeteciler ceza evinde.


 


        188 kişinin hayatını karartan domuz bağı katilleri salınıyor, insanlara organ nakli yaparak hayat veren dünyaca ünlü cerrah içerde tutuluyor.


 


        Yargıyı hızlandırmak yerine, katilleri salarak eline silah almamışları içerde tutarsanız adalete olan güveni azaltırsınız.


 


        Türkiye’de adalet sorunun çözümü sadece büyük adalet sarayları inşa etmek, yasa eksikliklerini gidermek, kaynak yaratmakla halledilebilecek bir sorun değildir.


 


        Tıpkı adalet sorunu gibi Türkiye’de var olan diğer sorunların çözümünün temelinde yatan insan unsurudur. Kanun-ı Kadim tarifine uyan insan unsuru…


 


        Osmanlı tarlasını sürmek gibi bir niyet taşımıyoruz. Ancak o devrin doğrularını da görmezden gelemeyiz.


 


        Osmanlı döneminde kötü gidişe dur demek için padişaha sunulan layihalarda özet olarak ‘ Kanun-ı Kadime Dönelim’ denirmiş.


 


        Biz de asırlar sonra aynı şeyi tekrarlıyor ve Kanun-ı Kadime dönelim diyoruz.


 


        Yani bilime, ahlaka ve liyakata…


 


        Adalet ancak bu unsurlarla gerçekleşir ve ayakta durur.     


                

Yorum Ekle

CEVAPLA

Yorumunuzu giriniz.
Lütfen isminizi giriniz.