”Semt bizim, aşk bizim!”
Solmuş siyah tişörtünün altına blue Jean giyip , kulağına da babasının ikramiyesiyle aldığı Iphone’a kulaklığını takıp rap söyleyen şarkıları dinleyerek sokaklarda çalım satması başka oluyor. Ya da bazı atar oğlanlarda şahin marka araca mahalleyi ayağa kaldıracak kadar bas bağlayıp , birde eksoza susturucu bağladım mı başka olur sokaktan bangır bangır sesi açıp geçmesi.
Bodrum katın merdivenlerden çıkmaya çalışırken , küçük kızına pazardan aldığı yeni cicilerini herkes görsün diye çektiği birlikte selfie’leri facebook’tan paylaşmak nede mutluluk vericidir.
“Ben bu semtin boş sokaklarını sevdim, muhabbetini değil.”
Hele ki akşam serinliği çöktüğünde ne de hoş olur , sokağın kaldırımda ki dut ağacının gölgesindeki muhabbetin , çekirdek çitlemenin ve arada bir dedikodunun. Sanki Bodrum’da sahildeymiş gibi yayılarak oturmaların. Hele birde yan binada ki , Aysel hanımın demlediği bir çayı bol şekerli içmenin tadı bambaşka oluverir. Gören gelir oturur serinlikte yanı başına. Gecekondusundan getirdiği minderin üstünde oturmak nede keyiflidir , sanki mahalle bizim muhabbet bizim der gibi. Gerek yok hayat, güzel olmana, biz hep güzel kafayla baktık sana. İnsanı yorgun kılan hayat değildir taşıdığı maskedir aslında. Bakın bize… Gerek var mı size? Çıkacak can kalmadı ki, yaşanacak acı olsun. Herkesin acısı, sevgisi kadar değilmidir bu hayatta ? Mahşere kalmış bir alacağımız yok, kalan razı gidenler Allah’a emanet. Mademki hatırı yok bunca kederin, namı namert olsun geri dönenin. Ne yarım kaldım soğan ekmek yedim diye nede yaralı, ne sen yıkabilirsin beni nede en kralı. Hayatı seviyor ama terbiye edemiyorsan; gülerek küfredeceksin! Hayat tesbih gibidir bazen sallamak gerekir.
Mahallenin hep kötü çocuklarıydık, hiç iyi olmayı düşünmedik, çünkü farklıydık…
Mahalleden birine atar yapan zengin çocuklarını , hiç mi hiç sevmedik. Niyesi bilinmez ama , giydikleri kıyafetlerdi belki bizi onlardan ayıran. Hele sokaktan geçerken yanında gezdirdikleri sevimli fino köpekleri hiçte bize sevimli gelmedi. Bizse sokak köpeklerine aşığız. Bazı renkleri sen seçemezsin o seni seçer, ”kahpe rengi” gibi! Çok zor bazen avaz avaz susmak. Söylenemiyor çok şey, susmadan yutkunamadan. Yanıltmasın seni melek bakışlar; Bazı kaşarları şeytan bile ayakta alkışlar… Biz zengin çocuklarına özenen mahallenin serserileriyiz. Boş boş yaşadığımız hayatın; dolu dolu gecelerinde kaybolup gider gençliğimiz. Dilimiz, “Nasip değilmiş.” diye söyler, kalp “Allah’tan ümit kesilmez.” diye atar. Sen hayata bırakıyorsun, ben ise psikolojik yapıma! Sen kaderine rest çekiyorsun, bense alayına. İkonlara poz veren gençlerden olamadık ama mobeseler bizi iyi tanır. Deli tarafıma denk gelmeyin zira orada; ben bile hükümsüzüm. Tıpkı yıkılmış bi şehir gibiyiz sokaklarımızın hepsi viran… Şimdi keyfimize takılıyoruz anladık herşey yalan. Yüreğimin güzelliğini görmeyenlere alt yazı geçmem, sen bilirsin der, geçerim. İstemezdim kötü şeylere müptela olmak; Fakat zordu boş kafayla yokluğunun tribinden sağ çıkmak! Karanlık çökünce ortaya çıkar müptezeller… Hepsinin dilinde aynı şeyler, hani yok mu bir şeyler? Belki gözlerim mor, belki tipim serseri; ama hani siz rahat olun, bu çocuk hepinizden daha yürekli daha şerefli.
Buradan bize, serseri lakabını takıp, suçlu gözüyle bakan; memur amcalara sesleniyorum, züppelere konaklar, niye bize sokaklar!
Üstüme gelsene hayat! Ne canımı yakacak kudrete sahipsin! Ne kanımı akıtacak bıçağa! Yazılanı kaderim der yaşar; Alnım açık, başım dik giderim! Bırakın bu ayakları. Karı kız için facebookta klavye kaşarlıklarını. Annenizi ezip, elalemin kızlarını baştacı yapmaları. Babanızın alın teriyle kazandığı parayla hava atmaları. Semt çocukları ekmek arası, simitle büyür. Sosyete çocukları ise şinitzeller, kuruvasanlarla! Marka Yaratmak Marka Haline Gelmek zor be, anlayana markayız, anlamayana makarayız boş verin biz rahatız.
Ne demişti şair; Uyuyalım.. Hiç birşey olmazsa sabah olur.
Kalın sağlıcakla
Naci Özkan